Gazeteci Tolga Şardan’ın tutuklanması, dezenformasyon yasasının iptaline ilişkin ret kararı ve son olarak Yargıtay’ın normlar hiyerarşisini alt üst eden, AYM’nin kararına uymayıp yüksek mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasıyla birlikte oldukça çalkantılı bir haftayı geride bırakmış bulunmaktayız.
Ülkemiz gündemi açısından çokta absürt karşılanmayacak fakat artık, tabiri caizse neresinden tutsak elimizde kalan olaylar silsilesiyle karşı karşıyayız.
Gazeteci Tolga Şardan MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporu hakkında kaleme aldığı yazısı yüzünden, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Tutuklanmasından yalnızca 10 dakika sonra böyle bir raporun olmadığı ileri sürüldü.
Peki 35 yıllık deneyimli bir gazetecinin derdi ne ola ki olmadığı iddia edilen bir rapor üzerinden sonucu bile bile haber yazsın?
Ya da farklı bir yönden bakacak olursak, Şardan’ın yazısı kimleri tedirgin etti de TCK 217/a gerekçe gösterilerek gazeteciye yaptırım uygulandı?
Yazının yayınlanması üzerine halk korku ve panik içerisine mi girdi? Hayır. Kamu düzenini bozacak türden eylem ve protestolar mı gerçekleştirildi? Hayır. Peki o zaman?
AYM- Yargıtay gerilimi üzerine meclisi bile toplan(a)mayan bir ülkeden bahsediyoruz, bir tane gazetecinin yazdığı yazıdan hareketle sokağa dökülecek halkı görebiliyor musunuz gerçekten?
Mevzu gerçekten yargıdaki çürümüşlüğün kaleme alınması mı? Ayrıca yargıdaki çürümüşlüğü bilmeyen mi var Allah aşkına?
Bunun aleni bir biçimde ortada olduğunun elbette iktidar sahipleri de farkında. Şu şartlar altında bunun haber yapılmasının ne gibi bir sakıncası olabilir?
Tolga Şardan, aleni bir biçimde ortada olan yargıdaki bölünme, kutuplaşma ve türlü yolsuzluk/hukuksuzluk iddialarına bambaşka bir pencereden bakarak bir yazı kaleme aldı.
Burada esas olay rüşvet iddiaları değil bu iddialardan hareketle yargı içerisinde ‘’bizden olanlar ve olmayanlar’’ ayrımının yapılıp rüşvet kılıfıyla birtakım temizlik faaliyetlerine girişilecek olması. Tolga Şardan esas olarak bu kılıfın ardındaki asıl mevzuya dikkat çekti ve ona uygulanan yaptırım gerçekten gazetecilik faaliyeti yürüten kimselere gözdağı vermekten başka bir şey değildi.
AYM Yargıtay çekişmesi güncel bir gelişme olabilir fakat geriye dönüp baktığımızda işlerin bu raddeye gelmesinin sinyallerinin yıllar önce verildiğini, bugüne adım adım gelindiğini görüyoruz.
FETÖ eliyle yapıldığı iddia edilen yargı kumpasları, AYM’nin kararlarına uyulmaması ve fırsat buldukça AYM’nin varlığının tartışmaya açılıp kapatılmasının gündeme gelmesi ve tabi ki yeni anayasa tartışmaları, son düzlükte AYM Yargıtay çekişmesine adım adım gelindiğinin göstergesi. Bundan sonra ne olacak, asıl operasyon nerede gerçekleşecek yaşayıp göreceğiz.
Gazetecilik hukuk eliyle kıskaç altında. Fakat bağımsız yargı da kıskaç altında ve en nihayetinde Türk demokrasisi ve Türk Devlet’i uçurumun kenarında.